Nam-ı
diğer Zümrüd-ü Anka… Arap kültüründe Anka adı ile anılan bu efsane Türkler tarafından Zümrüd-ü Anka olarak
tanımlanmıştır. Farklı kültürlerde yer alan bu efsane araştırmacıların
bile böyle bir türün varlığının gerçekte var olduğunu düşünmelerine yol
açmıştır.
Örnek
olarak eski Yunan mitolojisinde kalın tüylü, kartaldan biraz büyük olarak
yer almış ve onun varlığına inanılmıştır. Oldukça uzun ömürlü ve herkesin
göremeyeceği: onu görenlerin ise mutluluğa uzanacağı söylentileri alıp başını
gitmiştir. Birçok sanatsal figüre ve hikayeye konu olan Anka
Kuşunun hikayesi farklı kültürlerde aynı şekilde yorumlanmıştır.
Anka
Kuşu, ölümünün yaklaştığını hissetmeye başladığı an kendisine kuru dallardan
bir yuva inşa etmeye başlar ve bunu ne olduğu bilinmeyen bir zamkla sıvar.
Daha
sonra yuvanın içinde ölümünü şu şekilde bekler; güneş ışınlarının
kuru dalları yakarak yuva içinde ölmeyi. Yanarak ölür ve efsaneye
göre küllerinden doğar yavru bir Anka Kuşu olarak. Bu yüzden Hristiyanlık
dahil birçok dinde yeniden varoluş, diriliş sembolü olarak
benimsenmiştir. En çok bilinen efsaneyi sizlere anlatmak isterim.
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka,
Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını
düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler
dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve
sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan
Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak
gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve
düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri
yüzünden kafese kapatılırmış);
kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş,
balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi
"şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş" ta bütün
kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg' muş. Simurg
Anka'yı beklemekten yorulmadikca, şaşkınlık ve yokoluşu yaşadıktan sonra bile
uçmaktan vazgecmedikce, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadikca, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça: BATAKLIGIMIZDA, TUNEKLERIMIZDE YA DA KAFESLERIMIZDE YASAMAKTAN KURTULAMAYACAGIZ.
Masallara, şiirlere, şarkılara hatta beyaz
perdeye konuk olan Anka Kuşu bir dönemin yeniden var oluş, diriliş sembolü
rivayette anlatıyor ki kimse Anka’yı uzakta aramasın sabreden ve emek veren
herkes aslında kendi Anka Kuşunu yaratıyor.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak
zamanıdır..